Son yıllarda televizyonların, gazetelerin, yapılan eğitimlerin ve bu gibi araçların yardımı ile hepimiz dünyamızın geldiği son durumdan haberdarız. Dünya küresel ısınma, çevre kirliliği, sağlıksızlaşan insanlar ve daha birçok sorunla mücadele ediyor. Ama artık bu mücadelede yalnız değil, çünkü teknolojinin sayesinde insanlık da değişimin peşinde…
Geçtiğimiz yüzyılda yaşanan gelişmeler sayesinde dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor. Endüstriyel gelişmeler, artan nüfus, fosil yakıtların kullanımında artış vb. sebepler sonucunda oluşan atıklarla baş edemez hale geldik. İşte bu durumda imdadımıza yetişen şey teknoloji oldu. Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla, tasarruf sağlayan ürünlerle tanıştığımızda sürdürülebilirlikle de tanıştık. Artan farkındalık ve merak ile sürdürülebilirlik her yerde karşımıza çıkmaya başladı.
İlk olarak 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun hazırladığı Brundtland Raporu’nda karşımıza çıkan “sürdürülebilir kalkınma” kavramı, raporda “Gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme yetisinden ödün vermeden günümüz gereksinimlerini sağlayacak şekilde kalkınma.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu rapordan sonra hem insanlar hem de şirketler sürdürülebilir kalkınma için kollarını sıvadılar.